Saturday, 12 December 2015

Çocuklarımızın ruh sağlığı için günde 5 porsiyon!






İngiliz bilm adamlarının yapmış olduğu araştırmalar gösteriyor ki; ruhsal problemlerinin dörtte üçü 18 yaş ve öncesine dayanıyor ( Guardian,Simon Newitt, Mart 2015). Elde edilen bu veriler ya da şimdiye kadar yapılan çalışmalar bizlere, genç yaş grubuna yönelik destek ve çalışmalarımızı artırmamız, bu konuda  daha titiz ve dikkatli olmamız  gerektiğini söylüyor. Bu sonuçlar neticesinde erken ve hızlı önlemler almadığımız takdirde, önümüze fena bir fatura çıkacak gibi görünüyor! Karşımıza çıkabilecek muhtemel fatura, psikolojik ve de ekonomik olarak sadece yakın çevremizi, evimizin içini değil; ülkemizdeki refah seviyesini ve sağlığa ayırdığımız bütçeyi de sarsacaktır! 

Gene geçtiğimiz yılda Amerika'da yapıla bilimsel bir araştırma sonucunda; ekonomik olarak zengin bir altyapıdan ya da çevreden gelen çocuklarda depresyon ve anksiyete oranının normallere oranla iki katı daha fazla olduğunu ortaya çıkarmış. Araştırmadaki bilim adamları, böyle bir sonucun sebebini zengin alt yapısı olan ailelerden gelen bu çocuklardaki okul ve aile baskısına bağlıyor ( The Telegraph, Graeme Paton).

Çıkan bu sonuçlar aklımıza pek çok soruyu ve tartışmayı getirebilir ama ben burada öncelikle şuna dikkat çekmek istiyorum: içinde bulunduğumuz çevre şartları,  ekonomik seviyemiz hızla iyişeşirken; psikolojik sağlımız aynı oranda iyiye doğru artış göstermiyor! Kısaca "hayat tarzımız zenginleşiyor ama -gerçek bir zenginlik olan - ruh sağlığımızı kaybediyoruz!" Hangisinden vazgeçeceğiz peki? Elbette ikisinden de vazgeçelim demiyorum; sadece her ikisi arasındaki dengemizi kaybetmeyelim. Refahımızı artırma gayretimiz kendi ve aile sağlığımızı çökertmesin. Bu noktada ifade etmek isterim ki, çocuklarımıza ve gençlerimize gerek evlerimizde gerekse okullarımızda sağladığımız zengin ortama onların ruhsal gelişim ihtiyaçlarını da dahil etmek gerekir. 

Aileler; *çocularımız akademik olarak başarılı olacak, iyi ve prestijli meslekler edinecek diye onların üzerlerine taşıyabileceklerinden fazla sorumluluğu yüklemekten, onları sonu gelmeyen yarışa sürüklemekten kaçınmalıdır. Onlara psiko-sosyal açıdan dengeli bir yaşam kazandırabilmek için gün boyunca tüketebilecekleri, zengin bir tabak sunulmalıdır. Bu 5 porsiyonluk yaşam biçimi geliştirme menüsünü mutlaka ve düzenli olarak almaları, bu davranış dizisini alışkanlık haline getirebilmeleri için gerekli motivasyon ve desteği sağlama noktasında yanlarında olmalıdır.

Çocuk ya da gençlerin gün boyunca alacakları bu 5 porsiyonun neler olduğuna kısaca değinmeden önce, size Londra'daki Highgate adlı okulun bu konudaki çalışmalarından bahsetmek istiyorum. Gazeteler ve medyadan takip ettiğim kadarıyla bu okul, "mental health- -ruh sağlığı" başlığı altında yaptıkları konferansa yılda £18.000 bütçe ayırıyor ki bu da yaklaşık 81.000 Türk Lirasına tekabül ediyor! Anlaşıldığı üzere bahsettiğim okul, öğrencilerinin psikolojik sağlığına en az akademik başarıları kadar değer vermekte, önemsemektedir. Okul yöneticisi Adam Petit'in bu konferanslardan birinde yaptığı ve Daily Teşegrafa verdiği konuşmasında;  sağlıklı beslenme noktasında '5 porsiyon meyve ya da sebze tüketimi modelinden' yola çıkıp; çocukların ruh sağlığı için günde 5 defa uygulanması gereken şartları sıralayıyor sonra bunun hayata geçirilmesi için orada bulunan eğitimcileri ve velileri elbirliği yapmaya çağırıyor.

İşte bu yazımda sizlerle paylaşmak istediğim fikir buradan geliyor. Psikolojik sağlık için günde 5 porsiyon alınması gereken menü listesi kendi ifade ve eklemelerimle şöyle :

1 . Günü Planla 

Ne kadar ödevin var listele. Bu ödevlere ayıracağın süreyi ve ardından tüm gün yapacaklarını mutlaka planla. Boş vakitlerin de yapacakların da bu plana dahil olsun. Edineceğin planlı ve düzenli yaşama alışkanlığı stresini azaltacak; sana bugün ve gelecekte mutlu, verimli, başarılı, sağlıklı bir gün ve yaşam kazandıracaktır. Ders çalışma sürecin boyunca instagram, twitter, facebook, akıllı telefon vb.den uzak dur! İnternette geçireceğin süreyi mutlaka sınırlandır. Ödevlerini yaparken öğretmenlerinin ödevi yapman için tavsiye edebileceği süreyi geçme! 

2. Spor ve oyun  

Spor: Unutma, haftada en az üç gün yapabileceğin en az 20 ila 30 dakikalık egzersiz senin zihinsel ve bedensel sağlığını artıracaktır. Kalp, beyin  vb organlarını besleyecek, güçlendirecek. Mesela yapabileceğin bu etkinlikler ilgi ve alakana göre yüzme, koşu, bisiklet, şut çekme, ip atlama, jimnastik  vb olabilir.   

Oyun: Aile üyelerinden biri ya da birkaçı ile eğlenip dinlenebileceğin bir oyun seç ve oyna. Örneğin; satranç, scrabble, puzzle, lego...bunlardan sadece bir kaçı.  Bu oyunu seçerken; planladığın süreye uygun olup olmadığını, hafta sonu_hafta içi ya da tatil günü olup olmadığını göz önünde bulundurarak karar verebilirsin.  

3. Bilgisayar, televizyon, telefon..  

Ders çalışma süren boyunca televizyon, akıllı telefon vb den uzak dırmalısın. İnternette geçireceğin süreyi, telefon konuşmalarını, televizyonda geçireceğin vakti mutlaka sınırlandırmalı ve bunu planına dahil etmelisin. Bu noktada kendine vermiş olduğun sözü unutma! İnternette geçireceğin süre 30 dakikayı geçmemesine ve bu araçları göz önünde kullanmaya özen göster.

4. Eğlenceli Okuma 

Her gün bir kaç sayfa ile sınırlı olsa bile sevdiğin, ilgini çeken bir kitabı okumaya vakit ayır. Bu etkinlik, duygusal, ruhsal ve zihinsel olarak seni mutlaka besleyecek, zenginleştirecektir. Muhakeme yeteneğini, yaratıcı yönün, kelime hazinen. sen okudukça hızla gelişecektir. 

5. Düzenli Uyku

Sağlıklı, zinde bir gün için uyku saatlerin yaşının, bedeninin gerektirdiği ölçüde, düzenli ve kesintisiz olmalı. Bunu sağlayabilmek için; klasik saat dışında, uyumana engel olabilecek, uyku saatini geciktirebilecek, telefon, televizyon, bilgisayar, tablet vb aletleri odana alma! Senin için yeterli uykuyu karşılayamadığında gün boyu stres, dikkat dağınıklığı, sakarlık, huzursuzluk, anksiyete vb. sorunları yaşayabilir verimsiz bir gün geçirebilirsin ! 

Ruhsal sağlık konusunda; aileler,  eğitimciler, psikologlar...kısaca çocuk ve gençlerin çevrelerindeki yetişkinler olarak elele verip ciddi çalışmamız gerektiği inancındayım. Dolayısıyla -Highgate okulunun misyon edindiği gibi- bizim de bu yaklaşıma sarılıp ( ruh sağlığın için günde 5 kez!), bir kampanya olarak ele alınmasını, ülkemizde desteklenmesini sağlamak dileğim ve önerim.   

Şahsım adıma İnstagramım ve bloğum aracılığı bu kampanyada çocuklar, gençler, aileler ve eğitimciler için bir adım atmış, el uzatmış olduğuma inanıyorum. 
Şimdi sizlerden de çocuklarımıza "ruhsağlığın için günde 5 kez !" başlığı altında sıralanan maddeleri alışkanlık edindirme noktasında  desteğinizi bekliyorum.

Sevgilerimle 




Tuesday, 3 November 2015

Sağlıklı iletişim, Duygusal zeka, Öfke kontrolü



Duygularımızı ifademiz, daha dünyaya gözlerimizi açmadan başlar. Anne karnındaki çocuk tekmelerini farklı şiddette, farklı sıklıkta ve zamanlarda atar, sanki size bir şeyler anlatmaya çalışmaktadır! Herbirinin seslerini duyurmaları, ihtiyaçlarını ifadeleri başka başkadır. Dünyaya gözlerini ilk açtıklarında da haykırışları farklı farklı olur. Otto Rank gibi bazı teorisyenler bu ilk bağırışları "anne karnından ayrılış anksiyetesi" olarak yorumlar. Eğer böyleyse daha doğar doğmaz bir kaygı ile başetmek zorundadır bebek! Her istediğinin anında karşılandığı güvenli ortamından uzaklaşmanın paniğini yaşamaktadır çünkü. 

Doğum sonrasında, bebek için karnını doyurmak acil bir ihtiyaçtır dolayısıyla acıktığında  sabırsızlanır. Kimisi öğününü anında yetiştiremezseniz kıyameti koparır! Yemek bile istemez birdaha! Onu ikna edeceğim, sakinleştireceğim ve doyuracağım diye kırk dereden su getirmeniz gerekebilir bazen. Belki de öğünü gecikince gücenmiştir, size olan güveni sarsılmıştır.

Yürüme çağı gelmiştir çocuğun. ilk adımlarını görmek için sabırsızlanırsınız. Ama size doğru adım atma gayretindeki bebeğin duygusal olarak neler yaşıyor olabildiğini hiç düşünür müsünüz acaba? Kimisi çocuk yürüsün diye onun için ödül olabilecek bir nesne alır eline. Bebek o anda ödüle ulaşmak için nasıl da  heyecanlanır, ama diğer taraftan, muhtemelen "ya hedefime ulaşamazsam, ya yarı yolda düşersem..." gibi duygularla başetmeye çalışır. Minik ayakların sahibi sonuçtan bazen çok mutludur, bazen korku doludur, bazen hayal kırıklığı yaşamıştır... 

Çocuğunuz bu ve benzeri tecrübeleri geride bırakırken tuvalet eğitimi zamanı gelip çatmıştır. Duygusal fırtınalar kapıda onu beklemektedir! Evde anne-baba, yuvada öğretmen, çevresinde anneanne, hala, teyze hepsi bezinden ne zaman kurtulacağının beklentisine düşmüştür bile! Oysa ona sorsak; ıslak ve ağır bir bezle gezmekten mutlu mudur? Büyüğü onu elinden tutup tuvalete götürürken ne gibi duygular içindedir? Yetişkin, çocuğun yaşadığı paniğin, korkuların, şaşkınlığının, gayretinin farkında mıdır?      

Şimdi gelin bir de kendinize dönüp ilkokula başladığınız o günlere gidelim. Eminim pek çoğunuz o ilk günlerde yaşadıklarınızı dün gibi, hatırlıyorsunuzdur. Annenizin elini ilk bırakışınızı, oturduğunuz sıralardan kaç kez kaçmaya kalkıştığınızı ya da kaçmayı aklınızdan geçirdiğinizi? Bir sürü tanımadığınız yüz arasındaki yalnızlık, endişe ya da ürkekliğinizi? İlk aşınızı? Büyümüş olma ve okula başlama sevinci ile evinizden ayrılma arasındaki çatışmanızı hatırlıyor musunuz, sözün özü? 

Buraya kadar anlattıklarımla işaret etmek istiyorum ki: daha anne karnından itibaren, duygularla nefes alır insan, duygularla varolur konuşur . Sevinçde onun içindedir, korkuda, hayal kırıklığıda, öfkede, gözyaşlarıda. Bunları inkar ederse kendi varoluşunu inkar eder. Dolayısıyla çocuklarımız öncelikle bilmelidir ki bu duyguları yaşıyor olması kendisi için çok doğaldır ve bu halleri sadece kendisi değil onun yaşındaki diğer çocuklar hatta yetişkinler de bazen yaşar. Onlar da korkar, endişelenir, hayal kırıklığı yaşar,  ağlar...

Peki çocuklarımız bu ve benzeri durumlarların üstesinden nasıl gelecektir? Hayat çizgilerinde ne gibi tecrübeler bırakarak ilerleyeceklerdir?

Biz yetişkinler çocuklarımız bu öfke nöbetlerini, küskünlükleri, korkuları, kıskançlıkları, yenilmişlikleri yaşarken nasıl yardimci olacağız? Ne şekilde yanlarında olacağız? Bizlere düşen görev, bu duyguların onlar için nasıl bir avantaj ya da bir dezavantaj olduğu konusunda bilinçlenmelerini sağlamaktır. Mesela; bazı duygularının ardındaki yanlış inanışların onları nasıl da strese soktuğu, bir anda mutluluklarını nasıl da mutsuzluğa dönüştüğü vb.  konusunda farkındalık kazanmaları için ışık tutmalıyız. Yaşadığı bu hallerin ona, bedenine nasıl yansıdığına dair iç görü edinebilmeleri için yanlarında olmalıyız. Yaşadıkları bu duygu yoğunluklarının beraberinde yüzünün kızardığı, kalp atışlarının hızlandığı, ellerinin terlediği ya da titrediği, dişlerini sıktığı, karnında kelebeklerin uçuştuğu vb.fiziksel halleri yaşadığının farkında mı ? Nezaman ve nasıl yaşamaktadır bunları? Onu dinlemeli, duyguları onları nereye götürüyor görmelerine yardım etmeliyiz.   

Duygusal dünyasına yönelik bu bilinçlendirme, iletişim eğitimine daha  anne karnından itibaren başlanması gereğine inanıyorum. Neredeyse 9 ay iletişim pratiği yapmış olan anne, çocuğu doğduğu anda sağlıklı iletişimin temel taşlarını atmış, duygusal zeka gelişimine hazırlık yapmış olacaktır. Bebeğiyle doğduktan sonra kuracağı ilk yüzyüze iletişim, ilk buluşma, sanki birbirini uzun zamandır bilen, uzun bir yolculukta iyi ya da kötü pek çok anıyı paylaşmış iki kişinin karşılaşması gibi olacaktır. 

Doğumundan ergenliğe ve ilk gençlik yıllarına kadar temelini atacağınız sağlıklı iletişim becerisi, çocuğunuzu olgunlaştıracak, duygusal zekasını geliştirecek, ona problem çözme becerisi kazandıracaktır. Aldığı bu eğitim ile kendine güvenen, mutlu, ayaklarının üstünde durabilen bir birey olarak topluma katılmasına büyük katkı sağlayacaktır. 

Çevremizdeki değişikliklerin hızına yetişmekte zorlandığımız bu yüzyılda özellikle iyi bir eğitimin ilk öğesinin "sağlıklı iletişim " olması gerektiğine inanıyorum. Böylece geleceğin mutlu atmosferine büyük bir yatırım yapılmış olacaktır.  Bu eğitimin gereğinin ciddiyetini çevremizde giderek artan depresyon vakalarından, uyku bozukluklarından, panik ataklardan , mutsuz evliliklerden, stresli çalışanlardan, sokakta karşılaştığımız asık suratlardan, strese bağlı fiziksel hastalıklardan anlayabiliriz. 

Şimdi sizlere bu yolda çocuklarınıza , öğrencilerinize sağlıklı iletişim becerisi, problem çözebilme, istenmeyen davranış ya da duyguların kontrolüne yönelik- pratik ve de faydalı olacağına inandığım -bir posteri paylaşacağım. 
Posterimizin adı:   Çocuklarımızla 5 adımda istenmeyen davranış ya da duyguların kontrolü eğitimi:  

1.Kendine; bir başkasını incitmenin, canını yakmanın, sözel ya da fiziksel bir şiddete başvurmanın kabul edilmeyecek bir davranış olduğunu HATIRLAT!   

2. Üç kez derin nefes alıp ver. Derin bir nefes al 5 sn tut ve bırak. Bu alıştırmayı 3 kez tekrarla. Derin  nefes alıp verdiğinde, içine alacağın oksijen ile öfkelendiğin ya da sinirlendiğinde yükselmiş olan adrenalinin sıkışmasına engel olacaksın. Beynine daha cok oksijen girecek bu daha açık ve net düşünmene yardım edecek kalp atışlarının normale dönmesine yardım edecek. Derin nefes alıp verirken kendine "sakin ol" telkininde bulun. Böylece rahatlama sürecin hızlanacaktır. İstersen bu alıştırma yerine; yavaş yavaş 10a kadar sayabilirsin. 

3. Ne hissetiğini ifade et, neden böyle hissediyorsun, problemini ve duygularını tanımlamaya çalış, fizyolojik olarak neler yaşıyorsun anlat. Kızgın ya da öfkeli olduğunun farkına varmak sonra da zararsız bir yöntemle ile baş edebilmek seni, çevreni sözel ya da fiziksel şiddetten korur unutma. Kızgın, stresli ya da yoğun duygular yaşarken vücutlarındaki değişiklikleri farkına varmak akabinde gelebilecek hallere karşı hazırlıklı olmana ve kontrolü kendi eline almana yardımcı olur. Renginin kırmızı olması, terleme,  kalp atışlarının hızlanması vb bedensel tepkilerini gözlemle, farkına var.

4. Problemi çözmek için alternatif çözüm yolları bul ve en çok işe yarayabilecek bir tanesini seç. Gerekirse bir yetişkinle bulduğun çözüm yollarını paylaş, destek al. (Çocuğunuza yaşadığı problem ve çözümü hakkındaki görüşünü sorun ve onu dikkatlice dinleyin. Çözümü kendisi bulabilmesi için yardımcı olun).

5. Sakinleşmek ve problemi en sağlıklı bir şekilde sonuca vardırabilmek için kendine zaman tanı. Başlangıçta; çocuğunuzu onun kişiliğine uygun ve sakinleştirebileceğine inandığınız aktivitelere yönlenditebilir, yol gösterebilirsiniz.  

Bu tekniği okulda veya evde uygulamanız mümkün. Duygusal parlama, öfkenöbeti  geçirmekte olan bunu hisseden çocuk; odasında müzik dinlemeyi, kitap okumayı, puzzle, lego vb yapmayı, resim çizmeyi, hissettiklerini bir deftere yazmayı tercih edebilir, dışarı çıkp koşabilir, şut çekebilr, ip atlayabilr. Okulda, sakin bir köşeye, kütüphaneyi ya da öğretmenlerin belirlediği özel köşeleri kullanabilir.

"5 adımda istenmeyen davranış ve duyguların kontrolu" tekniğini tekrar ettikçe kullanımı kolaylaşacak, öğrenme pekişecek ve daha etkili ve faydalı olacaktır.  

Sevgilerimle
       

Sunday, 18 October 2015

Engeller sizi nereye götürür?


Geçtiğimiz haftalarda duyurusu yapılan bir başarı yüzümüzü güldürdü, geleceğe yönelik umutlarımızı yeşertti. Orhan Pamuk'un  2006 yılının ekim ayında aldığı ilk nobel edebiyat ödülünden sonra 2015 de ikinci nobel ödülünü ülkemize  kimya dalında prof. Dr. Aziz Sancar kazandırdı. Pek çok göz Azız Sancar'a yöneldi onun yaşam öyküsünü merak etti.  Kimdi? Neler yapmıştı bugüne kadar? Nobele yolculuğu nasıl olmuştu?  Merak eden o gözlerden bir çifti de benimdi. Google 'da Azız Sancar  yazdı hemen parmaklarım. İç ve dış basındaki yazılmış makalelere gitti gözlerim.  Mardin'de doğmuştu, 10 kardeştiler ( ikisi bir başka anneden) .Orta okul ve liseyi Mardin'de bitirmiş, üniversite eğitimi için İstanbul'a gitmiş Cerrahpaşa Tıp Fakültesini dereceyle bitirmişti...Ben bunları okurken pek çok başka soru aklımdan geçiyordu. İlk çocukluk yıllarına ait anılarını merak ediyordum mesela, gençlik yılları nasıl geçmişti? Bugüne değin onu motive eden unsurlar, değerler neler olmuştu? Karşısına çıkan engeller? Kazandıkları - Kaybettikleri?  Hayal kırıklıkları var mıydı? Korkuları?  Kısaca başarı yolundaki "Güller ve dikkenler " neler olmuştu? Bu sorularımdan bir kısmının cevabı, Hürriyet gazetesine vermiş olduğu  röportajda karşıma çıktı. Evet pek çok başarıya imza atmıştı ama bunlara erişmek o kadar da kolay olmamıştı!   Çocukluk yıllarında; şivesi ile ilgili yaşadığı sıkıntı ile kendi dünyasına çekilmiş ve bir süre okulda susmayı tercih etmişti !İlerleyen yıllarda üniversitelerinden birinde hocalık görevi verilecek ABD 'den geriye yollanmış, hedeflerine ara vermek zorunda kalmıştı! Memleket ve ailesine olan özlemi ile mücadele etmesi gerekmişti...  

Yaşadığı onca zorluk ya da engelin üstesinden gelmiş; herşeye rağmen doğru bildiği yolunda hedeflerinden vazgeçmemiş, nobele giden bir yaşam öyküsü okuyordum . Aziz Sancar'dan yol çıkıp literatürde başarı öykülerinin arkasındaki engellere bir bakmak istedim. 

Thomas Edison mesela;  bir şeyin nasıl yapılamayacağının 10,000 yolunu bulmuştu  ve onca başarısız denemenin karşısında dimdik durmuş, evet şimdi hedefime biraz daha yaklaştım demişti. 

Bugün hemen hepimizin çok iyi bildiği çocuklarımızın başucu kahramanlarından biri olmuş "Mickey Mouse" karakterinin yaratıcısı,"Disney World" ün kurucusu  Walt Disney'in ihtiyacı olan finansaldesteği  buluncaya kadar 302 kez kapılar yüzüne kapanmıştı ! 

Gençlerimizin yakından bildiği ve takip ettiği Harry Potter karakterinin yazarı J, K. Rowling'in  "Harry Potter ve Felsefe Taşı"adlı kitabı 12 yayın evi tarafından reddedilmişti.   

Kendi içimize geri döndüğümüzde sizlerle gene iyi bildiğimiz iki ismi daha paylaşmak isterim: Biri Betûl Mardin diğeri Acun Ilıcalı.   

Halkla iliskiler kavramının Türkiye'deki temelini Betûl Mardin atmıştır. Bu alanda bir çok başarının altında imzası vardır. Çocukluğundan itibaren bir çok  engelle karşılaşmıştı Betûl Mardin. Daha dünyaya gözlerini ilk açtığında ailesinin onu değil bir erkek evladı dört gözle beklediklerini bilmiyordu! Dolayosıyla beklenmeyen kız çocuğu olarak gelmişti dünyaya ! Bundanmıdır bilinmez ama 4 yaşına kadar konuşmamıştı Betûl Mardin. Konuşmaya başladığında ise kekeliyordu. İsviçreli dadısından çok dayak yemişti,-Yediği bu dayakların beyninde hasara sebep olduğunu yıllar sonra öğrendi ! Kekemelik dolaysıyla alaya edilmesi, dadısından dayaklar yemesi, onu daha çocuk yaşlarında kendi kendine bir karara götürmüştü. Kekemelikten kurtarmalıydı kendini. Bulduğu çözüm yolu ıle de kendine verdiği sözü tuttu ve kekemelikten kurtuldu. Hayatında 2 kez ailesi iflas etmişti daha sonraşarı Mısır'da sahip olduğu tüm mal varlığı bir günde kaybettiğini öğrenmişti! Çalışma kararı almış ve varolan yeteneklerini, bilgisini çalışma hayatına geçirmişti. Lise mezunuydu ama bir üniversite dekanı kapısını çalıp, üniversitelerinde Halkla ilişkiler dersi vermesini istmişti ( o sırada dekan da karşısındaki başarılı hanımın üniversite  mezunu olmadığını bilmiyordu!) Betûl Mardin bu yaşadıklarının karşısında genç kızlara, kadınlara şu tavsiyeyi vermek istemiştir:"Bir kenarda mutlaka ,gerektiğinde yapabileceğiniz, bir mesleğiniz olsun ". Ayşe Arman ile yaptığı bir röportajında başka bir tembihi daha vardır "Hayatını sen ele al, sen güçlendir, sen şekillendir, yoksa senin yerine bir başkası yapar!".  

Ünlü yapımcı, sunucu ve  girişimci Acun Ilıcalı ise iş dünyasında hızla büyürken izleyicilerinin çevresindekilerin sevgi yumağını da hep büyüttmeyi başarmıştır. Çok erken yaşlarda büyük başarıları yakalamış, sayılı zenginler arasına girmiştir. Ama biliyor muydunuz ki Acun Ilıcalı okul yıllarında 10 dersten ikmale kalmıştır her yıl ve hiç sınıfta kalmamıştır. Universite sınavını tam üç kez kazanmış ama 7 yıl boyunca devam ettiği üniversite eğitimini mezun olmadan bırakmıştır! Bir kot dükkanı açmış ama iflas etmiştir! Bununla birlikte Acun Ilıcalı hayatındaki en büyük travmalarını kaybettikleri ile yaşamıştır savaşını  o yıllarda vermiştir! Her ne yaşadıysa her defasında toparlanmayı başarmış, daha büyümüş, sizlere televizyonlarınızda hoş vakit geçirmebize aracı olmuştur! 36 yaşında vergi rekortmeni olmuş, Show Tv'nin 81 il 81 okul adlı sosyal sorumluluk projesinde yer almış ve programda 3 miyon 725bin 563 YTL yardım toplanmasını sağlamıştır. Nazenin Tokuşoğlu'nun Haber Türk'teki röportajında"hayatımdaki tüm negatiflikler pozitif sonla bitti" demiştir Acun Ilıcalı.   

Sanki yukarıda ismini andiğımız tarih defterine imzasını atan değerli şahsiyetler bize negatifliklerdir sizi başarılarınıza götürecek; karşılaştığınız engellerdir, temel taşlarını atan başarı yollarınıza. Güllerin olduğu yerde dikkenlerin olması kaçınılmazdır yeter ki biz o gülü isteyelim! Ve daha da önemlisi yeter ki ailemiz sevdiklerimiz bizim yanımızda dursun bir şekilde. Bunlar gbi pek çok başarının arkasında; saysız yenilgileri, ardından da sayısız ayağa kalkışları görebilirsiniz! 

Sizlerle bu başarı öykülerini buradan paylaşmaya devam edeceğim isterim ki siz de bunları bir yemek masasında, bir uzun araba yolculuğunda, bir rehberlik seminerinde gençlerimizle çocuklarımızla paylaşın. Hikayeler paylaştıkça zenginleşir, denemelerimiz bu hikayelerden güç alır!  

Sağlıcakla ve sevgiyle kalın  

Friday, 9 October 2015

Mesleki tercihlerinizin öncesi ve sonrasında püf noktalar!


Pek çok genç üniversiteden mezun olup da iş bulma vakti geldiğinde doğal olarak kendi alanında çalışmak ister ancak iş başvurularını yaparken "deneyiminiz var mı? " sorusu ile karşı karşıya kalır! Tabi ki bu durum onların mezuniyet sevincine gölge düşürür. Alanlarında başvurdukları hiç bir kurum kendilerine iş vermeyince nasıl deneyim kazanabileceklerdir? Bu aşamada akla gönüllü çalışmak gelir! 
Onu takibeden soru da gönüllü çalışan bu gençlerin, geçimlerini nereden sağlayacaklarıdır!  Bir seçim yapmaları gerekir; ya kariyerlerinin arkasından gidecek ya da geçimlerini sağlayacaklardır. Olmadı yarım gün çalışabilecekleri bir iş bulabilirler ise, ozaman aynı zamanda  gönüllü çalışarak deneyim kazanabileceklerdir. Diğer bir tarafdan da sosyal hayatlarını  bir yerlere sıkıştırmak zorundadırlar!  

Yukarıda sergilemeye çalıştığım , ,üniversiteden yeni mezun olan bir kişinin içinde bulunduğu psikolojik ve sosyal durumu, bir çok mezun yaşamaktadır. Dolayısıyla kariyer seçme aşamasındaki gencin kararını verirken, bu durumu göz önünde tutması ve hazırlıklı olması, mezuniyet sonrasındaki hedeflerini planlamada önemlidir. Karşılaşılan bu manzara ve alınması gereken tedbir sadece bizim ülkemiz için değil, başka ülkeler için de geçerlidir.    

The Sunday Times'da High Fliers adlı araştırma şirketinin genel müdürü Martin Brichall üniversite mezunlarının istihdamına yönelik araştırma sonuçlarından bahsediyor.    Elde edilen sonuçlar gösteriyor ki, mezun olduktan sonra kendi mesleğinizde istihdam edilebileceğiniz en güvenilir alan sağlık sektörü. Tıp, dişçilik, veterinerlik, hemşirelik, radyografi, gibi bölümlerden mezun öğrencilerin kendi mesleklerinde bir işe yerleştirilme oranı %95 İn üzerindedir:  sonuçlara göre sağlık sektörünü, mühendislik alanı takip etmektedir.  Mezuniyet sonrası istihdama yönelik bahsi geçen araştırmada iki farklı başlık altında istatistik sonuca bakılmış:  1.öğrencilerin mezun oldukları alana göre göre bu alanlardan en iyi ve en kötülerinin sıralaması  
2. Öğrencilerin mezun olduğu üniversiteye göre ve bu üniversitelerin en iyi en kötülerinin sıralaması. 
Ben bu yazımda mezun oldukları alana göre ortaya çıkan sonuçlardan özellikle en iyi istihdam veren alanlara değindim. 

En hizli istihdamın sağlandığı meslekler ya da alanlar ve istatistiksel sonuçları: 1.doktorluk %99.3  2.dişçilik %98.9  3. hemşirelik %96.3  4. radyografi %95.2 5. veterinerlik 95.1  6.fizyoterapi %92. 7.farmakoloji ve eczacılık %91.3  8.emlak ve emlak yönetimi %82.6   9.yapı inşaatı  %82.2 10. İnşaat mühendisliği  %81.9  

Yukarıdaki sonuçları gözden geçirip değerlendirdiğimizde  bu araştırma ile örtüşebilen ülkemize ait istatistiksel bir araştırma şuan da elimizde olmasa da yapılmış başka istatiksel çalışma ya da gözlemlerden tahmin edebiliriz ki yukarı da sıralamış olduğum meslekler istihdam noktasında biz de de benzer nitelikler taşımaktadır.  

Uzmanlar; bu araştırmalardan yola çıkarak gençlere, tercihlerini yaparken acele etmemelerini öneriyor. Gelecekte yapmak istedikleri mesleklerin onlara ne gibi fırsatlar sunacağını gözönünde bulundurmaları gereğini vurguluyor.   

Benim sizlere önerilerim, tercihlerinizi yaparken mezun olacağınız bölümün istihdam şartlarına, profesyonel çalışma hayatına geçebilmeniz için ne kadar bir süreye ya da niteliklere ihtiyacınız olduğuna mutlaka bakmanızdır. Bu ve benzeri bulgulara ulaştıktan sonra da mesleğinizde çalışmaya başlayıncaya kadar geçen süreçte çıkabilecek harcamaların yaklaşık maliyetini hesap edip  hazırlıklı olmanızdır.  Bu noktada ülke seviyesinde mesleki rehberlik servislerimize yönelik çalışmalarımızı artırmamız gerektiğine inanıyorum. Bu hizmetlere daha fazla yoğunlaşmamızın gerek istihdama gerekse mutlu çalışma hayatına doğru olumlu yönde faydasının bariz olacağına inanıyorum. Söyle ki:

Ortaokul ve liselerimizde kariyere yönelik doğru tercih çalışmalarının yanı sıra; üniversitelerimizin rehberlik servislerinde de mezun olacak öğrencilerimize, mezuniyet sonrası işe yerleştirilmelerine yönelik çalışmalar çoğaltılabilir. Öğrencilerin bu servisleri daha sıklıkla ziyaretine yönelik teşvik çalışmaları yapılmalıdır. Böylece onlara; bölümlerinden memnun olup olmadıkları, var olan potansiyellerinin ne kadarini kullanıp kullanamadıkları , profesyonel hayata yönelik planlarının neler olduğuna yönelik çalışmalar ile farkındalık kazanmalarına yardımcı olunabilir. Öğrencilik süresince gönüllü çalışmalara ya da yarım gün yapabilecekleri işlere yönlendirilebilirler.   

Mesleki rehberlik konusunda öğrencilerimize, ailelere  destek ve farkındalık kazandırmak maksatlı daha bir çok bilgi ve fikir paylaşımına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu doğrultudaki yazılarıma ve araştırmalarıma devam edip sizlerle "psikoloğunuzun mutfağında" paylaşacağım.

Sevgilerimle  

Sunday, 4 October 2015

Kariyer seçimi yolunda çocuklarımız, biz, hepimiz


Merhabalar

Bu yazımda sizlere "kariyer seçimi " yolunda çocuklarımızla neler yaşayabileceğimiz ve bu konuda onlara nasil yardim edebileceğimiz noktasında  bir giriş yapmak, genel bir çerçeve sunmak  istedim.

Yeni eğitim ve öğretim yılının henüz başında iken; eğitimciler, aileler ve gençler ile yapılabilecek işbirliği; bilinçlendirme, farkındalık kazandırma çalışmaları sayesinde kariyer yolundaki hedeflere doğru güçlü temeller atma fırsatını yakalayabileceğimizi dolayısıyla daha mutlu bir geleceğe hazırlık yapmış olacağımızı düşünüyorum. 

Çocuklarımızın sahip olduğu çevre; dünyaya geldikleri ilk günden itibaren onlar için sağlıklı bir yaşam, iyi bir eğitim, mutlu bir gelecek verme gayretinde olur. Hatta bu çevre; çocuklarına  kendi hayalini kurup da erişemediği imkanları, fırsatları sunmak ister! 

Daha küçücük yaşlarda "büyüyünce ne olacaksın?" sorusunu duymaya başlar çocuklarımız. Biz büyükler de daha o yıllardan verecekleri cevabın heyecanını yaşar, hayallerini kurarız. İlk dişleri çıktığında partiler düzenleriz onlara. Bu partinin önde gelen oyunlarından biri olan "gelecekteki mesleklerini tahmin oyunu " oynarız. Çocuğumuzun önüne "makas, kalem, kitap, top vb."eşyaları yerleştirir sonra da  bunlardan birini seçmesini bekleriz. Çocuk eğer topu seçerse "futbolcu",  makası seçerse " terzi" kalemi seçerse "öğretmen" vb olacak der, sonra onun o halini düşünüp neşeleniriz.

Bu kadar da erken yaşlarda bu konuyu kafamıza takmamıza rağmen, çocuklarımız liseli yıllara geldiğinde hala hangi bölüme yönelecekleri konusunda hangi dersleri seçecekleri konusunda bir çatışma yaşar. Lise bitip de ardından üniversite başvuru formu önüne geldiği zaman gene çatışma içindedir. "Acaba hangi alanı seçsem" diye düşünür bu defa!

Bu durum gençlerimizi olduğu kadar onların çevrelerindeki yetişkinleri de stres altına alır. Bu konuyla ilgili pek çok görüş gelmeye başlar önlerine! Bu defa genç bilinç altında biran önce karar verip,  tercih formunu doldurmak, bu belirsizlikten kurtulmak ister. Artık üniversite tercih formu dolmuş, sonuçlara yönelik telaş başlamıştır. Kafalarında pek çok soru birbirini kovalamaktadır:

"Acaba seçeneklerim gerçekçi oldu mu?"
" Sıralamamı doğru yapabildim mi?"
" Kaçıncı tercihimi kazanacağım?" 
..
gibı sorular uzar gider.

Derken tercih sonuçları belli olur ve genç üniversiteye başlar. Bu gençlerden bazılarının karasızlığının devam etmekte olduğunu görürsünüz. üniversitedeki ilk yılını aklında; "bu sene sınavı bir daha denesem mi?" sorusu ile geçirir! Bazıları da artık son seneye gelmiştir ama zihninden geçen sorular , yaşadığı belirsizlikler bitmemiştir: 

" Üniversite bitmek üzere şimdi ne yapacağım? "   
"Meslek hayatıma nereden. başlayacağım?" 
"Mastır yapmalı mıyım? Yapacaksam Nezaman başlamalıyım?
 "Yabancı dil sorunumu nasıl çözeceğim? Yurt dışına mı çıksam?" 

gibi sorularla doludur kafası.Dikkat ederseniz burda gencin yaşıyor olabileceği maddi endişelerden hiç bahsetmedim!

Bir an önce içinde bulunduğu belirsizlikten kurtulmak ister ama bunu nasıl yapacaktır?

Yukarıda kelimelerle çizmiş olduğum tablo kendi başımıza gelmemişse bile yakınlarımızdan birilerinin başına mutlaka gelmiştir ve buna bizler de az çok şahit olmuşuzdur. Oysa yolun daha başından sormaya başlamamış mıydık? Büyüdüğün zaman ne olacaksın? sorularını sormaya. Peki şimdi hala bu belirsizlik niye ? İpin ucunu kim nerede kaçırmıştır? Elbetteki bu sorunun tek bir cevabı ve tek bir nedeni yoktur.

Bu yolda ülke olarak, üniversiteler, öğretmenler , aileler olarak hangi düzeyde olduğumuzun; mesleki rehberlikte nekadar deneyim kazanmış olduğumuzun ve işbirliği içinde olup olamadığımızın önemi büyüktür. 

Herşeyden önce bugün bulunduğumuz seviyeyi iyi analiz edip mesleki rehberlikte dünya ile yarışır konuma gelmek, güncellenmek üzere  ihtiyaçlarımızın neler olduğunu tesbit etmeliyiz. Daha sonra yapılması gerekenlerin kararını verip görev dağilımı yapmalıyız. Mesela milli eğitim,  yeni öğretim döneminden önce "mesleğe hazırlama  programını" gözden geçirip güncellenmiş hali ile okul müfredatına sunabilir. Okul müdürü bu müfredatın en iyi şekilde işlemesi için rehber öğretmene destek olabilir. Rehber öğretmenler programları doğrultusunda  ailelere ve öğrencilere eğitim  verebilir. Okul, okul dışındaki kurumlarla iş birliği yaparak öğrencilerine  buralarda staj fırsatları  oluşturabilir. Çeşitli meslek gruplarından başarılı kişiler, rol modeller davet edilip öğrencilerle buluşmaları sağlanarak bilgilendirilebilir. Akademik dersler dışında da etkinlikler ya da kulüplerle öğrencilerin kendilerini tanıma fırsatları oluşturulabilir. Üniversitelere geziler düzenleyebilir. Üniversiteler ya da meslek okulları birleşerek kariyer fuarları yapabilir. Bu fuaralarda öğrencilerle yüzyüze konuşma şansı verebilir. Böylece öğrencilerin hedefe yönelik motivasyonları ve ilgileri canlı tutulabilir.   

Şunu da ifade etmeliyim ki okul öncesi ya da sonrası  yaş dönemi çağının kariyer eğitimi kendine özgüdür. Çocuğumuzun kariyer eğitimi yaş ve kabiliyetleri göz önünde bulundurularak verilir.

Yukarıda, İngiltere'de Kent Üniversitesi kariyer servisinin hazırladığı ve benim  Türkçe'ye çevirerek size sunduğum  bir şema görüyorsunuz. 
Bu Şema gençlerimizin kariyer planlarını nelerin etkileyebileceğini gösteriyor. 

Genç okuyucularıma şimdilik tavsiyem: 

* bu grafiği inceleyip kendilerine uygun özelliklerin ya da şartların zihinlerindeki meslekle ne kadar  özdeşleştiğini bulmaya çalışmaları olacaktır.

* gene arzu ederlerse grafikteki her bir başlık altına kendilerini özetleyen  bir yazı yazarak farkındalık edinebilirler. 


Bu yazım ile sizlere  bir ışık tutabilmiş olmayı ve bloğunuzda tabiri caiz ise yeni bir menü sayfası açabilmiş olmayı temenni ediyorum. İlerideki yazılarımda bu menüde gençler ; meslek seçimi yolunda neler yapmalı ya da yapmamalı bulabilecek. Çeşitli meslekler, üniversiteler ve onların tanıtımları vb konularıda daha detaylı bilgilerle  karşılaşabilecek.


Sevgilerimle  

Wednesday, 30 September 2015

Çocuklarınızla Düzenli Çalışma ve Yaşama Egzersizleri




Merhabalar

Planlı ya da organize olma alışkanlığı bugün çocuklarımızın başarısını artırırken yarın hayatlarını kolaylaştıracak gelecekte edinecekleri mesleklerde başarılı ve mutlu birer birey olmalarına zemin oluşturacaktır.   Çocuklarımıza bu alışkanlığı ne kadar erken yaşlarda kazandırıabilirsek o kadar işimiz kolay olacaktır. 

Şimdiye kadar çocuğunuz bu alışkanlığı edinemediyse süreç biraz uzun ve zorlu olabilir! Tam bu noktada eğer çocuğunuzu motive edebilir; sonuç odaklı düşünebilir, alıştırma süreci boyunca sabırlı olabilirseniz  sonuçtan sadece çocuğunuzun değil tüm ailenin memnun olduğunu göreceksiniz.

Bu yazımda yapabileceklerinizi özetle ve kısa örneklerle sıralamak istiyorum : 

# Planlı olma düzenli yaşam konusundaki hedeflerinizi çocuğunuz ve tüm aile üyelerine kısa bir toplantı ile duyurabilirsiniz. Toplantı boyunca konuşmalarınızın pozitif, motive edici, cesaretlendirici olmasına dikkat etmelisiniz. Bu egzersizlerin işerinizi nasıl kolaylaştıracağı, başarınızı yükselteceğini vurgulamalısınız sohbetinizde. Her başarılı hafta sonunda çocuğunuzun panosundaki ödül listesi için bir stikır alacağını söyleyebilir motivasyonunu destekleyebilirsiniz küçük ödüllerle. 

Yapılacaklar listesine koyduğunuz hedeflerin muhakkak sonuçlandırılmasına gayret etmelidir. Bu tutum onda başladığı bir işi bitirme , aldığı sorumluluğu yerine getirme alışkanlığı kazandıracak bununla beraber kendine olan güven ve başarı duygularını pekiştırecektir

  # çocuğunuzla onun çalışma ortamında hedef panosunu hazırlamak üzere buluşun. Unutmayalım; çalışma ortamının her zaman  aynı mekanda  olması, ders çalışma masasındaki ışığının yeterli olması, dikkatini dağıtabilecek etmenlerin oradan uzakta olması, çalışma sırasında  ona gerekebilecek araç ve gereçlerin bulunduğu ortamda hazır olması çocuğunuzun konsantrasyon açısından önemlidir.  

# Günlük yapılacaklar listesini  çocuğunuz okuldan gelir gelmez ya da yatağa gitmeden önce de yapmanız mümkün. İlk zamanlar listelerinizi oluşturmak uzun vakit alabilir. Bu listelerin çocuğunuzun yerine getirebileceği miktarda, hayali değil gerçeğe yakın olması gerekir. Bunu yaparken onun kapasitesini, şimdiye kadar olan çalışma alışkanlığını göz önünde bulundurmalısınız. Erişebileceği hedeflerle başlanması çocuğunuzu bıktırmaması; kendine olan güvenini sarsmaması ve alışkanlık kazanması açısından önemlidir.  

# Listeleri kısa notlar şeklinde ve üzerinde çok fazla vakit harcanmadan hazırlanmalıdır.  Amaç çocuğunuzun bu listeleri zamanla kendi başına hazırlayabilmesine yardımcı olmaktır. Bundan sonrasında ise çocuğunuzla aranızdaki rutin takibiniz yeterli olacaktır.  

# Hedef panosundakı liste için örnekler     Yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi örnek hedef panosunda 7 başlığa yer verdim:  

1.haftalık hedefim 
2.Günlük hedefim 
3.Bugün mutlaka yapmalıyım 
4.Yarın için unutmamam gerekenler! 5.Boş vaktim kalırsa yapacaklarım 
6.Ezberlemem gereken kelime listem 
7.Ödüllerim

1.Günlük hedefım; 

* yatağını düzelt,pijamalarını kaldır  
*okuldan gelince, üniformanı değiştir (5dk)            * ara öğün ve dinlenme   (20 dk)       *derse hazırlık (5 dk)     
* bugün öğrendiklerimin tekrarı (20dk)  
*bulunduğun ortamda 5-10 dk ara 
*matematik ödevini bitir (40 dk) 
*ingilizce kelime liste hazırlığı (15dk)     *akşam yemeği (25dk)         
* tarih ödevini tamamla (30dk) 
*okuma saati      (30 dk)                                     *okul çantasının hazırlığı (5 dk)               *diş fırçalama (3dk)                                *uykuya gidiş   

2.Haftalık hedefim
* fen proje ödevi için araştırma
* resim dersi ödevi için malzeme hazırlığı *ingilizcem için bir şarkı ezberi 
*matematik test kitabından 50 soru  
* hafta da üç gün 30 dk lik yürüyüş ya da bisiklet 
*yüzme dersi 
*saçlarını kestir   

3.Bugün mutlaka yapmalıyım  

*kimya ödevini bitir 
*kompozisyon yarışması için form doldur imzalat 
* kemanına çalış   

4.Yarın için unutmamam gerekenler 

* arkadaşının kitabını geri ver! 
*proje ödevini teslimi !
 *spor ayyakkabılarını unutma! 

 5.Boş vaktim kalırsa yapacaklarım

*resim çalışmama devam edeceğim *alıştırma kitabımdan bir test bitireceğim
* ingilizcem için yeni bir kitaba başlıyacağım  

 6.Ezberlemem gereken kelime listem  

*encourage 
* patience   
* confidence  
*motivation 
*target 

7.Ödüllerim

Bu listeye gerek okuldan , dışardan almış olduğu gerekse çocuğunuzun başarılarına karşı kendi belirlemiş olduğunuz stikırlar eklenır. Ödüller önceden kararlaştırmış olduğunuz miktara ulaştığında ya da çocuğunuz hedefine ulaştığında  bunu kutlayabilirsiniz. Örneğin;  en sevdiği arkadaşı ile izlemek istediği bir filime gidebilir,  herhangi bir kolleksiyonunu varsa ona yeni bir tane eklenebilir, hafta sonu yapmaktan çok zevk aldığı bir etkinlik yapabilir ( baba ile futbol oynama  anne ile kek yapmak gibi)...   Çocuğunuz bu listeleri kendi kendine yapmayı öğreninceye kadar onunla birlikte yapmalısınız ya da yanında olmalısınız. 

Bu listeleme işini yukarıda resimde görüldüğü gibi bir pano üzerinde ya da cocuğunuza bu iş için alınmış bir masa üstü not defterinde yapabilirsiniz. Listelerdeki her bir maddeye ait görev sona erdiğinde biten maddenin sonuna  bir tik atacak ya da üzerinden bir çizgi çizeceksiniz.   

Son olarak çocuklarımızın olumlu davranış değişiklikleri kazandırma da motivasyonu devam ettirmede önemli rolü olan bir tavsiye ile bitireceğim yazımı: Lütfen çocuğunuzda hoşunuza giden, devam ettirmesini istediğiniz davranışlarını görün ve bunları takdir etmeyi unutmayın !" teşekkür ederim, aferin, bunu çok iyi yapıyorsun gibi sözel ya da başını okşama kucaklaşma gibi memnuniyetinizi belli eden hal ve haraketler gibi.. 

Planlı yaşama egzersizimize ilgi gösterip katılan herkese şimdiden başarılar dilerim.  

Sevgilerimle               

Monday, 28 September 2015

Erken davranalım, çağı yakalayalim!



Merhabalar,

Bugünkü yazıma BBC News'de  okuduğum bir haberin özetini paylaşarak başlamak istiyorum: " Haber İngiltere maliye bakanı George Osborne'nun orta okullardaki Çince  eğitimine £10 m destek planını  duyuruyor okuyucularına. Bu destekle ortaokul düzeyinde Çince eğitimi alan 1000 öğrencinin 2020 yılına kadar 5000'e çıkarılmasının hedeflendiği belirtiliyor. Aynı haberde; CBI 'ın geçen sene yapmış olduğu araştırmadan bahsediyor. Araştırmalar gösteriyor ki  İş dünyasındaki önemli diller arasında olan Fransızca, Almanca ve İspanyolcanın  yanısıra Çin dili dikkate değer bir hızla artarak yabancı diller arasında önemli bir yer kazanmakta...."   

Görüldüğü gibi ingiltere'de Çince dersi; Fransızca, Almanca gibi klasik dillerin yanında öğrenime katılıyor ve bu yönde büyük destek görüyor. Bu desteği yaparken hükümet Çince'nin yakın gelecekte dünya ekonomisinde alacağı rolu göz önünde bulunduruyor  ve  bu konuda ülkesindeki gençleri destekleyerek uzun vadede önemli bir  yatırıma imza atmış oluyor. 

Peki biz bu konuda ne yapıyoruz ne gibi planlarımız var? Yabancı bir dilin öğrenimine ne gözle yaklaşıyoruz? Aileler olarak çocuklarımıza bu konuda gerekli ve yeterli desteği sağlayabilecek miyiz? Yabancı dil derslerinin veya çok diiliğin çocuğumuz üzerindeki avantajlarının farkında mıyız? 

Herşeyden önce unutmayalım ki ana dil dışında yabancı bir dilin öğrenilmesi konuşulması; sadece çocuklarımızın diplomasını zenginleştirmeyecek, bunun yanında çocuklarımızın cognitif (bilişsel) becerilerini zenginleştirecek.   Araştırmalar  bir ya da birkaç dilde eğitim alan konuşan çocukların tek dilli çocuklara göre problem çözme, muhakeme, çoklu görev becerileri gibi alanlarda daha başarılı olduklarını gösteriyor. 

Çok dilli çocuklar gerek hafızaya alma teknikleri gerek kelime öğrenme gayretleri ile  yapmış olduğu beyin jimnastiği sayesinde daha güçlü bir hafızaya sahip oluyor. Beyin kasları gelişiyor bir materyali ezberleme, hatırlama, sıralama gibi güçlü zihinsel yeteneklere sahip oluyorlar.  

Çok dil repertuarına sahip genç iş hayatına atıldığında çocukluktan buyana edindiği bu becerilerin,  kapasitesinin  sonuçlarını almaya başlıyor. İş dünyasında; geniş bir pazara hitap edebilme, pazarı anlayabilme okuyabilme, yeni bilgileri taşıyabilme -aktarabilme - uygulayabilme, iş geliştirebilme ... gibi sıralayabileceğimiz pek çok avantajı, beraberinde taşıyor.  

Ülke ekonomimiz açısından da baktığımızda; Dil becerisiyle yetişmiş birden çok dili konuşabilme fırsatları tanınmış gençler sayesinde dünya ekonomisindeki rekabete ayak uyduruyor  ülke geleceğine doğru güçlü bir zemin hazırlıyor.  Yeter ki biz dünyadaki çevremizdeki gelişmeleri iyi takip edelim; hazırlığımızı yapalım, aile ve toplum olarak erken yaşlardan itibaren çocuklarımıza desteğimizi verip karşımıza çıkan fırsatlara gözümüzü kapamayalım.   

Sevgilerimle     

Friday, 18 September 2015

Okul zili çalmadan önce!




Merhabalar

Uzun bir yaz tatilini geride bırakmak üzereyiz ve okullarımızın zillerini işitmeye çok az bir vakit kaldı. Her ne kadar bayram telaşı araya girse de sanırım zihinlerinizdeki ziller çoktan çalmaya başladı dolayısıyla okul hazırlıklarınıza
da bu platformda başla komutunu verdiniz. Bu yazımda sizlere belkı ilk bakışda küçük ayrıntılar gibi görebileceğiniz ama diğer bir yandan dikkatle düşünüp değerlendirdiğinizde muhtemelen hak vereceğiniz "püf noktası" kıvamında hatırlatmalar yapacağım. Çocuğunuzla ilgili yapılacaklar listenizde yer verebileceğiniz bu püf noktaları onun okul motıvasyonu ve yeni bir ders yılına yönelik konsantrasyonu açısından mutlaka faydalı olacaktır. Bunun için sizlere kendinize bir not defteri edinmenizi tavsiye ederim. Bu deftere not aldığınız yapılacaklar listenizde tamamlanmış maddelerin sayısı arttıkça emin olun gerek sizin gerekse çocuğunuzun işi daha yolun başında çok daha kolaylaşacak muhtemel stresinizin seviyesi düşecektir. Bu sağlıklı adım başarılı ve mutlu bir eğitim öğretim döneminin temelini oluşturacaktır.

Şimdi gelin bu listenin adına "okul öncesi zihinsel ve psikolojik ısınma reçetesi"adını verelim. Ve listedeki maddeleri sıralamaya başlayalım:

1. Biyolojik saatlerimizin ayarı 

Artık okul günlerindeki uyku saati düzenine geriye dönüş vakti geldi. Unutmayalım iyi bir öğrenmenin, verimli bir günün en önemli ihtiyaçlarından biri vücut için gerekli olan uyku ihtiyacının karşılanmış olmasıdır. Dolayısıyla uykuya gidiş saatleri yarın okula gidecekmiş gibi eski ayarına geri alınmalıdır. Böylece vucut  yavaş yavaş biyolojik ritmini bulacak çocuğunuz okula başladığı günden itibaren zinde bir vucut, öğrenmeye hazır bir beyin ile evden çıkmış olacaktır.

2. Beyin jimnastiği 

Çocuğunuza bir tarafdan onu eğlendirecek diğer tarafdan da öğretecek etkinliklerin, fırsatların oluşturulması. Buna uygun metaryellerin birlıikte seçilmesi ve bu etkinliklerde aktif bir rol alması önerilir. Örneğin; sevdiği bir kitabı okuma, çeşitli kelime oyunları, matematik zekaya yönelik oyunlar, bir müze gezisi, öğrenmekte olduğu yabancı dilde bir program izleme belki bir şarkı öğrenme, yaşına uygun bir deneyi sınama, mufakda yeni bir tarifi deneme..vb. Burada önemli olan çocuğun yavaş yavaş relaks ortamdan tatil ortamından çıkıp aktif bir öğrenme ortamına geçişinin sağlanmasıdır. Bu şekilde çocuğunuz  ılk günden öğrenme ortamına ve öğrenme disiplinine hazır bir şekilde sınıfında  yerini alacaktır.

3. Okula yönelik sohbet, paylaşım

Okul muhabbetinde; çocuğunuzla  okul süreci hakkındaki görüşlerinin , hedeflerinin, merak ettiklerinin, heyecanlarının, endişelerinin, kafasındaki soruların paylaşılması beklenir. Burada  sohbet boyunca dikkat edilmesi gereken önemli husus yapıcı ve pozitif bir tutum içinde olmanızdır. Konuşmalarınız onu motive edici olmalıdır. Pozitif bir yaklaşımla onun sorularına cevap aramalısınız. Gerkirse okula ya da okul çevresine ziyaretler düzenlemeli, aynı  sınıfa ya da okula gidecek arkadaşlarla buluşma ayarlayabilirsiniz. Okulunuzun internet sitesine girip birlıkte sayfayı inceleyebilir bilgi edinebilir göz aşinalığı kazanabilir notlar alabilirsiniz. Gitmek istediği isteyebileceği okul ya da okul sonrası aktivitelerle ilgili görüşlerini öğrenebilirsiniz. Tüm bunların yanında sohbet arasına serpiştireceğiniz size veya aile üyelerinize ait güzel anılarınız hem çocuğunuzun hoşuna gidecek hem de sohbeti canlı tutacaktır.
 4.  Okul alışverişi  

Okul için gereklı malzemeler ihtiyaçlar listesi gözden geçirilip tamamlanmalıdır. Okulda gerekli olacak üniforma, kitap, kırtasiye alışverişini son günlere kalmadan çocuğunuzla birlikte yapmanız bu süreci daha sitressiz, eğlenceli, okul motivasyonunu artırıcı bir hale getirecektir.  Okul ünüformasının, ayyakkabısının ev ortamında giyilip denenmesi çocuğunuza iyi gelecek ünüforması ile bütünleşmesini kendisini içinde iyi hisstemesini sağlayacaktır. Bu süreçte aldığı hoş sözler iltifatlar onu daha bir heyecanlandıracaktır.

5.  Çalışma odasının, yatak odasının hazırlığı

Çocuğunuzun çalışma ortamında; verimli çalışma , yatak odasında rahat deliksiz bir uyku ortamı şartları oluşturulur. Bu noktada odasındaki ısı, ışık miktarı önemlidir. Dikkatini dağıtabilecek fazla eşyaların odada bulunmamasına özen göstermelidir. Çalışma ortamında; masa ve ona uygun sandalye, masa lambası, kitaplık, çalışma çizelgesi, kırtasıye malzemeleri , tanzimde işine yarayabilecek dosyalar vb. İhtiyaçların gerekliliği gözden geçirilir.

İşte daha pek çok buna benzer küçük zihinsel ve psikolojik etkinlerle çocuğumuzun sitressiz bir şekilde tatil ortamından okul ortamına geçişi sağlanabilir. Yukarıdaki maddeler çocuğunuzun yaş grubuna okulda kaçıncı  senesi olduğu göz önünde bulundurularak planlanabilir. İnanın onunla  birlikte okul oncesi yapacağınız bu ön hazırlıklar , küçük alıştırmalar, aktiviteler sizin ve çocuğunuz için mutlu ve verimli bir okul yılının temelini oluşturacaktır. 

Şimdiden tüm okuyucularıma ve ailerine mutlu bir bayram; çocuklarımıza mutlu ve başarılı bir eğitim öğrtim yılı dilerim.

Sevgilerimle