Tuesday, 3 November 2015

Sağlıklı iletişim, Duygusal zeka, Öfke kontrolü



Duygularımızı ifademiz, daha dünyaya gözlerimizi açmadan başlar. Anne karnındaki çocuk tekmelerini farklı şiddette, farklı sıklıkta ve zamanlarda atar, sanki size bir şeyler anlatmaya çalışmaktadır! Herbirinin seslerini duyurmaları, ihtiyaçlarını ifadeleri başka başkadır. Dünyaya gözlerini ilk açtıklarında da haykırışları farklı farklı olur. Otto Rank gibi bazı teorisyenler bu ilk bağırışları "anne karnından ayrılış anksiyetesi" olarak yorumlar. Eğer böyleyse daha doğar doğmaz bir kaygı ile başetmek zorundadır bebek! Her istediğinin anında karşılandığı güvenli ortamından uzaklaşmanın paniğini yaşamaktadır çünkü. 

Doğum sonrasında, bebek için karnını doyurmak acil bir ihtiyaçtır dolayısıyla acıktığında  sabırsızlanır. Kimisi öğününü anında yetiştiremezseniz kıyameti koparır! Yemek bile istemez birdaha! Onu ikna edeceğim, sakinleştireceğim ve doyuracağım diye kırk dereden su getirmeniz gerekebilir bazen. Belki de öğünü gecikince gücenmiştir, size olan güveni sarsılmıştır.

Yürüme çağı gelmiştir çocuğun. ilk adımlarını görmek için sabırsızlanırsınız. Ama size doğru adım atma gayretindeki bebeğin duygusal olarak neler yaşıyor olabildiğini hiç düşünür müsünüz acaba? Kimisi çocuk yürüsün diye onun için ödül olabilecek bir nesne alır eline. Bebek o anda ödüle ulaşmak için nasıl da  heyecanlanır, ama diğer taraftan, muhtemelen "ya hedefime ulaşamazsam, ya yarı yolda düşersem..." gibi duygularla başetmeye çalışır. Minik ayakların sahibi sonuçtan bazen çok mutludur, bazen korku doludur, bazen hayal kırıklığı yaşamıştır... 

Çocuğunuz bu ve benzeri tecrübeleri geride bırakırken tuvalet eğitimi zamanı gelip çatmıştır. Duygusal fırtınalar kapıda onu beklemektedir! Evde anne-baba, yuvada öğretmen, çevresinde anneanne, hala, teyze hepsi bezinden ne zaman kurtulacağının beklentisine düşmüştür bile! Oysa ona sorsak; ıslak ve ağır bir bezle gezmekten mutlu mudur? Büyüğü onu elinden tutup tuvalete götürürken ne gibi duygular içindedir? Yetişkin, çocuğun yaşadığı paniğin, korkuların, şaşkınlığının, gayretinin farkında mıdır?      

Şimdi gelin bir de kendinize dönüp ilkokula başladığınız o günlere gidelim. Eminim pek çoğunuz o ilk günlerde yaşadıklarınızı dün gibi, hatırlıyorsunuzdur. Annenizin elini ilk bırakışınızı, oturduğunuz sıralardan kaç kez kaçmaya kalkıştığınızı ya da kaçmayı aklınızdan geçirdiğinizi? Bir sürü tanımadığınız yüz arasındaki yalnızlık, endişe ya da ürkekliğinizi? İlk aşınızı? Büyümüş olma ve okula başlama sevinci ile evinizden ayrılma arasındaki çatışmanızı hatırlıyor musunuz, sözün özü? 

Buraya kadar anlattıklarımla işaret etmek istiyorum ki: daha anne karnından itibaren, duygularla nefes alır insan, duygularla varolur konuşur . Sevinçde onun içindedir, korkuda, hayal kırıklığıda, öfkede, gözyaşlarıda. Bunları inkar ederse kendi varoluşunu inkar eder. Dolayısıyla çocuklarımız öncelikle bilmelidir ki bu duyguları yaşıyor olması kendisi için çok doğaldır ve bu halleri sadece kendisi değil onun yaşındaki diğer çocuklar hatta yetişkinler de bazen yaşar. Onlar da korkar, endişelenir, hayal kırıklığı yaşar,  ağlar...

Peki çocuklarımız bu ve benzeri durumlarların üstesinden nasıl gelecektir? Hayat çizgilerinde ne gibi tecrübeler bırakarak ilerleyeceklerdir?

Biz yetişkinler çocuklarımız bu öfke nöbetlerini, küskünlükleri, korkuları, kıskançlıkları, yenilmişlikleri yaşarken nasıl yardimci olacağız? Ne şekilde yanlarında olacağız? Bizlere düşen görev, bu duyguların onlar için nasıl bir avantaj ya da bir dezavantaj olduğu konusunda bilinçlenmelerini sağlamaktır. Mesela; bazı duygularının ardındaki yanlış inanışların onları nasıl da strese soktuğu, bir anda mutluluklarını nasıl da mutsuzluğa dönüştüğü vb.  konusunda farkındalık kazanmaları için ışık tutmalıyız. Yaşadığı bu hallerin ona, bedenine nasıl yansıdığına dair iç görü edinebilmeleri için yanlarında olmalıyız. Yaşadıkları bu duygu yoğunluklarının beraberinde yüzünün kızardığı, kalp atışlarının hızlandığı, ellerinin terlediği ya da titrediği, dişlerini sıktığı, karnında kelebeklerin uçuştuğu vb.fiziksel halleri yaşadığının farkında mı ? Nezaman ve nasıl yaşamaktadır bunları? Onu dinlemeli, duyguları onları nereye götürüyor görmelerine yardım etmeliyiz.   

Duygusal dünyasına yönelik bu bilinçlendirme, iletişim eğitimine daha  anne karnından itibaren başlanması gereğine inanıyorum. Neredeyse 9 ay iletişim pratiği yapmış olan anne, çocuğu doğduğu anda sağlıklı iletişimin temel taşlarını atmış, duygusal zeka gelişimine hazırlık yapmış olacaktır. Bebeğiyle doğduktan sonra kuracağı ilk yüzyüze iletişim, ilk buluşma, sanki birbirini uzun zamandır bilen, uzun bir yolculukta iyi ya da kötü pek çok anıyı paylaşmış iki kişinin karşılaşması gibi olacaktır. 

Doğumundan ergenliğe ve ilk gençlik yıllarına kadar temelini atacağınız sağlıklı iletişim becerisi, çocuğunuzu olgunlaştıracak, duygusal zekasını geliştirecek, ona problem çözme becerisi kazandıracaktır. Aldığı bu eğitim ile kendine güvenen, mutlu, ayaklarının üstünde durabilen bir birey olarak topluma katılmasına büyük katkı sağlayacaktır. 

Çevremizdeki değişikliklerin hızına yetişmekte zorlandığımız bu yüzyılda özellikle iyi bir eğitimin ilk öğesinin "sağlıklı iletişim " olması gerektiğine inanıyorum. Böylece geleceğin mutlu atmosferine büyük bir yatırım yapılmış olacaktır.  Bu eğitimin gereğinin ciddiyetini çevremizde giderek artan depresyon vakalarından, uyku bozukluklarından, panik ataklardan , mutsuz evliliklerden, stresli çalışanlardan, sokakta karşılaştığımız asık suratlardan, strese bağlı fiziksel hastalıklardan anlayabiliriz. 

Şimdi sizlere bu yolda çocuklarınıza , öğrencilerinize sağlıklı iletişim becerisi, problem çözebilme, istenmeyen davranış ya da duyguların kontrolüne yönelik- pratik ve de faydalı olacağına inandığım -bir posteri paylaşacağım. 
Posterimizin adı:   Çocuklarımızla 5 adımda istenmeyen davranış ya da duyguların kontrolü eğitimi:  

1.Kendine; bir başkasını incitmenin, canını yakmanın, sözel ya da fiziksel bir şiddete başvurmanın kabul edilmeyecek bir davranış olduğunu HATIRLAT!   

2. Üç kez derin nefes alıp ver. Derin bir nefes al 5 sn tut ve bırak. Bu alıştırmayı 3 kez tekrarla. Derin  nefes alıp verdiğinde, içine alacağın oksijen ile öfkelendiğin ya da sinirlendiğinde yükselmiş olan adrenalinin sıkışmasına engel olacaksın. Beynine daha cok oksijen girecek bu daha açık ve net düşünmene yardım edecek kalp atışlarının normale dönmesine yardım edecek. Derin nefes alıp verirken kendine "sakin ol" telkininde bulun. Böylece rahatlama sürecin hızlanacaktır. İstersen bu alıştırma yerine; yavaş yavaş 10a kadar sayabilirsin. 

3. Ne hissetiğini ifade et, neden böyle hissediyorsun, problemini ve duygularını tanımlamaya çalış, fizyolojik olarak neler yaşıyorsun anlat. Kızgın ya da öfkeli olduğunun farkına varmak sonra da zararsız bir yöntemle ile baş edebilmek seni, çevreni sözel ya da fiziksel şiddetten korur unutma. Kızgın, stresli ya da yoğun duygular yaşarken vücutlarındaki değişiklikleri farkına varmak akabinde gelebilecek hallere karşı hazırlıklı olmana ve kontrolü kendi eline almana yardımcı olur. Renginin kırmızı olması, terleme,  kalp atışlarının hızlanması vb bedensel tepkilerini gözlemle, farkına var.

4. Problemi çözmek için alternatif çözüm yolları bul ve en çok işe yarayabilecek bir tanesini seç. Gerekirse bir yetişkinle bulduğun çözüm yollarını paylaş, destek al. (Çocuğunuza yaşadığı problem ve çözümü hakkındaki görüşünü sorun ve onu dikkatlice dinleyin. Çözümü kendisi bulabilmesi için yardımcı olun).

5. Sakinleşmek ve problemi en sağlıklı bir şekilde sonuca vardırabilmek için kendine zaman tanı. Başlangıçta; çocuğunuzu onun kişiliğine uygun ve sakinleştirebileceğine inandığınız aktivitelere yönlenditebilir, yol gösterebilirsiniz.  

Bu tekniği okulda veya evde uygulamanız mümkün. Duygusal parlama, öfkenöbeti  geçirmekte olan bunu hisseden çocuk; odasında müzik dinlemeyi, kitap okumayı, puzzle, lego vb yapmayı, resim çizmeyi, hissettiklerini bir deftere yazmayı tercih edebilir, dışarı çıkp koşabilir, şut çekebilr, ip atlayabilr. Okulda, sakin bir köşeye, kütüphaneyi ya da öğretmenlerin belirlediği özel köşeleri kullanabilir.

"5 adımda istenmeyen davranış ve duyguların kontrolu" tekniğini tekrar ettikçe kullanımı kolaylaşacak, öğrenme pekişecek ve daha etkili ve faydalı olacaktır.  

Sevgilerimle
       

No comments:

Post a Comment