Sunday, 30 October 2016
Yardımcı Terapist💙
Thursday, 16 June 2016
Anne- Babalara Karne yok mu?
Thursday, 5 May 2016
Çocuk Psikolojisinin P'si !!
Sent from my iPhone
Saturday, 12 March 2016
Evimizin Sihirli, Sorun Çözüm Kutusu
Wednesday, 17 February 2016
Çocuklarımıza Sormuşlar : Mutlu musunuz?
Son yıllarda yalnızlaşmanın ya da bireyselliğin hızla arttığı toplumlarda aile-çocuk bağları giderek farklı boyutlara ulaşıyor! Bu gibi toplumlarda genellikle eşlerin her ikisininde tam zamanlı olarak çalıştığı aileler yaşam alanlarını işlerinin gerektirdiği koşullara göre seçmek zorunda kalınca uzun süredir yaşadıkları aile ve arkadaş çevrelerinden uzaklaşmak zorunda kalmaktadırlar! Böyle olunca aile bağları, bugüne değin oluşmuş yakın arkadaş ve/veya komşu ilişkileri giderek zayıflamaya başlamıştır. Dolayısıyla da bu kişilerle birlikte buluşup, görüşebileceğimiz samimi ortam, paylaşım düzeyleri şekil değiştirmeye; samimi ve güvene dayalı ilişkiler yerini daha resmi, mesafeli, geçici, çıkara dayalı, hatta tabiri caizse "üstün körü ilişkilere! " bırakmak zorunda kalmıştır! Şimdilerde bu manzaraya bir de hayatımıza hızla giren sanal ilişkiler ekeleniyor! Kısaca iletişimdüzeyi ve kalitesi eskisine nazaran boyut değiştiriyor! Oysa yeni doğan bir bebekten başlayarak, bireylerin ruhsal olarak sağlıklı gelişiminde devamlılığı olan ve de güvene dayalı bir birliktelik çerçevesinde oluşmuş ilişki bağlarının büyük önemi vardır.
Şubat ayı içersinde Guardian gazetesinde karşılaştığım ve oldukça ilgimi çeken bir haber ; 8 ila 12 yaşlar arasındaki çocukların mutluluk düzeylerine yönelik yapılmış bir anket ve sonuçlarına dikkat çekmişti. 16 ülke arasında yapılmış söz konusu ankette yöneltilen sorular; çocukların *aile hayatı, *arkadaş ortamı, * okul çevresi , *yaşadıkları bölge, *kişisel sağlık, *çocuk hakları *parasal durum vb. başlıklar çerçevesinde hazırlanmış. Şimdi gelelim kısaca bu anketin sonuçlarının ne olduğuna? Ankete katılan ülkeler şunlar: Romanya, Türkiye, İsrail, Polonya, Kolombiya, Malta, İspanya, Cezayir, İngiltere, Güney Afrika, Norveç, Estonya, Almanya, Güney Kore, Etiyopya ve Nepal.
Bu ülkelerin içinde İngiltere, en mutludan mutsuza sıralamasında 8 yaş çocukları için, şaşırtıcı bir şekilde 13. gelmiş! Türkiye ise bu tabloda en üst sıralarda, Romanya'nın hemen arkasında 2.sırada yer alıyor.
Karşılaşmış olduğum bu tablodaki sonuçlar, aklıma bir yığın soruyu getirdi! İngiltere'nin 13, Türkiye'nin 2. sıradayer almasının sebepleri neler olabilirdi? Acaba Türkiye'de olup da İngiltere'de olmayan ve çocukların yaşadıkları çevrede mutluluğunu etkileyen yaşam koşulları ne ya da nelerdi? Sağlık ve güvenlik seviyesi? Eğitim seviyesi? Ekonomik sebepler? Toplumsal sebebler? Aile kavramı, yapısı, ilişkileri? Arkadaş ilişkileri? Yaşam biçimi? Gelenekler? Bunlardan hangisi ya da hangileri olabilrdi?
Genel kanıya bakarsak, sosyo ekonomik olarak refah seviyesine ulaşmış, gelişmiş ülkelerin çocuklarının daha mutlu olmasını beklemeliyiz. Oysa daha önceki yıllarda da 2007de ve 2012de yapılmış çalışmaların sonuçlarında 26 endüstri ülkesi arasından İngiltere ve Amerika en alt sıralarda yer almış. Gazeteci yazar Homa Khaleeli, Eylül 2014'de Guardian Gazetesindeki yazısında bahsettiği benzer çalışmada; 133 ülke arasında Panama'nın birinci geldiğini yazıyor. Oysa bugüne değin iskandinav ülkelerinin genelikle de Danimarka'nın birinci geldiğinden bahsediyor. Bu defa nasıl olup da Panama öne geçmişti. Söz konusu yazıda bu sonucu ülkenin gelişen ve büyüyen ekonomisi yanında, hala koruyabildikleri gerek kültürel bağların gerekse güçlü aile bağlarına dayandırıyor. Ailelerin eskiden olduğu gibi bugün de her pazar günü yemek sofrasında bir araya gelmeye devam ettiklerine işaret ediyor. Bunun yanısıra yazıda güzel bir doğa ve çevreye sahip oluşlarının da Panamalı çocukların ailelerin mutluluğunda rolü olduğuna işaret etmektedir.
Yaşamın son derece hızlı olduğu gelişmiş ülkelerde genellikle anne-baba çalışmaktadır, özellikle de her ikisi de tam zamanlı çalışmak zorunda ise çocuklar daha bebek denecek kadar erken yaşlarda kreşlere, bir bakıcıya teslim edilebilmektedir ki bu bakıcılar değişkenlik gösterebilir. Bu ebeveynlerin çocuklarını görme, onunla vakit geçirebilme şansı oldukça zordur! Bazı ülkelerde çocukların resmi olarak eğitim -öğretime başlama yaşı oldukça erken olabilmektedir ki mesela İngiltere'de bu yaş 4'tür. Okula başlamaları ile birlikte bu çocukların katıldıkları sosyal etkinliklerin sayısı da artmaya başlar. Dolayısıyla bu etkinlikler başladığında aile ortamından uzak kalma ihtimalleri çok yüksek olur. O gün katılmış oldukları etkinlikler bitip de eve dönüş saati geldiğinde; eğer çocuk
yemeği dışarda yemediyse uyku saatine kadar önce yemeğini yer, sonra varsa ödevini yapar yoksa odasındaki televizyon ya da elektronik aletlerden herhangi biri ile oyalanır ardından duşunu alır ve yatağına gider. Tahmin edilebileceği gibi aile eğer yemek sofrasında birlikte olamadı ise çocuğun hafta içinde ailesi ile bire-bir paylaşıma, sohbete pek de vakit kalmamıştır! Bu durum hafta sonlarında ya da tatillerde doruğa çıkabilir. Bu zamanlarda aktiviteler artabilir, aileden uzakta geçirebilecekleri geziler planlanabilir, alışveriş ile zaman geçirilebilir vs . Aslında tüm bunlar çocuğun gelişimi için istemediğiniz şeyler önemsiz şeyler değildir ancak burada vurgulamaya çalıştığım bu koşturmacada ailenin çocukları ile olan paylaşımının düzeyi, seviyesi, kalitesi, ne derce verimli olup olmadığı, bu süreçte çocuklarını ve de kendilerini sürüklemiş olabilecekleri stres ya da çatışmanın aileye nasıl yansıyıp yansımadığıdır!
Yalnızlaşmanın henüz çok da yüksek olmadığı toplumlarda ise akrabalık ilişkileri, komşuluk bağları hala devam etmektedir. Anne- baba çalışıyorsa bebek yaşlardaki çocuğa devamlı bir şekilde büyükanne- büyükbaba ya da yakın bir akraba, tanıdık diyebileceğimiz kişiler bakmaktadır. Çocuk anne ya da babanın çok da uzun süre uzak kalmadığı, bu tanıdık ortamda büyürken sadece bir çekirdek ailenin ona sunabileceği sevgiden çok daha fazlasını almaktadır. Devamlı bir şekilde seveni ve bu yaşlarda ihtiyacı olan ilgiyi karşılayanı çoktur kısaca. Öyle inanıyorum ki sevgi kaynağı artan çocuğun mutluluk seviyesi akabinde sağlıkl, büyüme ihtimali katbekat artmaktadır ( burada gösterilen ilgi, sevgi ve alakanın şımarıklığa sebep olabilecek türü ya da dozda olanını konun dışında tutmak isterim).
Yukarıda çizmeye çalıştığım çerçeve dahilinde, Psikanalist John Bowlby 'nin şu sözüne dikkatinizi çekmek ardından da çarpıcı bir gözleminden bahsetmek isterim. Bowlby, anne ve çocuk bağlarının önemini ve bu bağların herhangi bir şekilde zarar görmesi ya da kopması halinde doğabilecek sorunları kapsayan " Bağlanma Teorisi"nin kurucusudur. Çocuklarda erken yaşlarda oluşturulması gereken güçlü bağların ileride yaşayacakları çevreyi anlamak ve geliştirmek için şart olduğunu savunur. Bu yaşlardaki bağlanma ve bağın kalitesi, çocuğun gelecekteki bütün ilişkileri için, bir ilk örnektir ve kendine karşısındakilerine, topluma olan güvenin kalitesini belirleyecektir, Bu konudaki çalışmalarından yola çıkarak bizlere şu mesajı vermiştir: "Bağlanma davranışı insan karakterini beşikten mezara kadar etkiler.".
Bowlby, tüberküloz tedavisi için beş ay ile iki yıl arasında anne bakımından uzak olan 7 ile 13 yaş arasındaki çocukların kaldığı bir sanatoryumda gözlemlerde bulunmuştur.
Sonuçta anne bakımından uzakta kalan bu çocukların davranışlarında agresiflik, heyecanlarında aşırılık, kendine güvensizlik vb. problemlerin ortaya çıktığını gözlemlemiştir. Bu çocukların aynı zamanda geleneksel yöntemlerle yetiştirilmiş çocuklara göre daha azrekabetçi olduklarını da belirtmiştir (Psikoloji Kitabı, Alfa Yayını, 2012).
Kanımca Bowlby'nin kuramından sizlere yansıttığım örnek çok küçük de olsa yukarıda bahsettiğim son yılların anket sonuçlarına, bugünkü anne- baba ve çocuk ilişkilerine bir açıklama getiriyor.
Şimdi sizlerden ricam yönelteceğim bir kaç soruyu kendinize sormanız ve bunların cevaplarını kendinizde be ailenizde aramanızdır: Çocuğunuzun mutluluğu nelere bağlı? Onun en mutlu olduğunu gördüğünüz anlar ve ortamlar sizce hangileridir? Çocuğunuzun mutlu mu üzgün mü olup olmadığını nasıl anlarsınız? Bunu size ne gibi ortamlarda ne şekilde ifade eder? Siz dıygusal bir problemi olduğunu nekadar sürede farkında olur ve paylaşırsınız? Çocuğunuz okulunda, öğretmenleri, arkadaşları ile olan ilişkilerinde mutlu mu? Herhangi bir ruh sağlığı sorunu yaşadı mı siz bu durumun nasıl ve
nezaman farkına vardınız? Çocuklarınızın yaşadıkları problemleri çözmeye yönelik hazırlıklarınız, yaklaşımlarınız, yöntemleriniz, kaynaklarınız nelerdir? Bunun için bir başucu kitabınız, bir not defteriniz var mı acaba? Çocuğunuzun mutluluğuna katkılarınız daha çok ne şekilde oluyor ( maddi/manevi) bunu nasıl dengeliyorsunuz? Bu katkıların karşılığında ne gibi sonuçlar alıyorsunuz? 🍀Bazen soruları önce kendimize sormalıyız, bu sorular yaşamımıza dair, çevremizde olup bitene dair farkındalığumızı artıracak; problemlerinizin keşfinde ve çözğmünde atılmış ilk adımlar olacaktır. Unutmayalım ki, çocuklarımızın yaşadukları dıyguları tanıması, bu duyguları doğru bir şekilde ifade edebilmesi, yaşadıkları sorunları vaktinde çözebilmesi; bu sorunları geleceğe taşımaması, kişiliğine atfetmemesi, yanlış inanışlara çevirmemesi noktasında önemlidir. Çocuklarımızın bu duygu durumlarını yaşarken farkında olup, yanlarında bu duyguları anlayabilmeleri, ifade edebilmeleri, paylaşabilmeleri için yanlarında olalım.
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.